Değerli velimiz, özel gereksinimi olan bir öğrenciniz varsa ve devlet desteğiyle ücretsiz eğitim almak istiyorsanız izlemeniz gerek yol ve gerekli evraklar aşağıdaki gibidir.

SAĞLIK RAPORU İÇİN:

  • Nüfus Cüzdanı
  • 4 Adet Fotoğraf

RAM RAPORU İÇİN:

  • Sağlık Kurulu Raporu
  • Nüfus Cüzdanı
  • 4 Adet Fotoğraf

KURUMUMUZA KAYIT İÇİN:

  • RAM ( Rehberlik ve Araştırma Merkezi ) Raporu
  • Sağlık Kurulu Raporu
  • Çocuğa ait 4 adet fotoğraf
  • Nüfus Cüzdanı Fotokopisi

RAM RAPORU YENİLEMEK İÇİN:

  • Sağlık Kurulu Raporu
  • Nüfus Cüzdanı
  • 3 Adet Fotoğraf
  • Bireysel Gelişim Raporu (Devlet Okulundan veya Okuduğu Kurumdan )
  • Eğitim Planı (Kurumumuzdan)

Mental Retardasyon (Zekâ Geriliği) Nedir?

Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinde zekâ geriliği, zihinsel öğrenme yetersizliği terimi kullanılarak, zihinsel gelişim yetersizliğinden dolayı, bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde,hafif-orta-ağır düzeyde etkilenmesi durumu şeklinde tanımlanmıştır.

Hafif Düzeyde Zihinsel Yetersizlik Nedir?

Hafif düzeyde zihinsel yetersizlik bireyin temel okuma- yazma ve sayma becerilerini kazanmasında ortaya çıkan gecikme durumu olarak tarif edilmektedir. Bu gruba giren çocuklar normal sınıflarda kaynaştırma yoluyla eğitim ve öğretimlerine devam ederler. Hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan çocuklar okula başlayana hatta ileri sınıflara kadar farkına varılmazlar; çünkü kendilerinden beklenileni yerine getirirler. Uygun eğitim ortamları sağlandığından bir süre sonra bu çocukların zihinsel performansları akranlarını yakalayabilir. Bu çocuklar yaşıtlarını 1 veya 2 yıl geriden takip ederler.

Orta Düzeyde Zihinsel Yetersizlik Nedir?

Orta düzeyde zihinsel yetersiz olan çocuklar, konuşma becerilerinin çoğunu erken çocukluk yıllarında kazanırlar. Mesleki eğitimden faydalanır ve belirli bir denetimle kişisel bakımlarını yapabilirler. Aynı zamanda toplumsal ve uğraşı alanlarındaki eğitimden de yararlanırlar. Ancak akademik olarak ilkokul ikinci sınıf düzeyinden ileri gitmekte zorlanırlar. Ergenlik döneminde, toplumsal kuralları öğrenmedeki zorlukları, yaşıtları ile ilişkilerini bozabilir. Erişkinlikte, çoğunluğu beceri istemeyen işlerde ya da uygun destekle yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler. Yeterli destek ile toplumsal hayata uyum sağlarlar.

Ağır Düzeyde Zihinsel Yetersizlik Nedir?

Ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan bireyler, erken çocukluk yıllarında konuşma becerilerini ya çok az kazanırlar ya da hiç kazanamazlar. Okul dönemi boyunca konuşmayı öğrenebilirler.  Ancak özbakım ve ihtiyaçları konusunda eğitilebilirler. Sadece okul öncesi eğitim düzeyinde (gerekli işaret ve harfleri tanıma gibi) bir eğitim alabilirler. Erişkinliklerinde yakın bir denetimle basit işleri yapabilirler. Zihinsel engele eşlik eden başka bir sorun nedeni ile özel bir bakıma gereksinimleri yoksa, aile içinde ya da küçük gruplardan oluşturulmuş grup evlerinde toplum hayatına uyum sağlayabilirler.

Yaygın Gelişimsel Bozukluk Nedir?

Yaygın Gelişimsel Bozukluk; sosyalleşme ve iletişim gibi çoklu temel fonksiyonların gelişmesinde gecikmeler içeren bir tanı grubudur.

Otizm Nedir?

Özellikleri üç yaştan önce ortaya çıkan ancak, davranışları üç yaştan sonra belirgin hale gelen yaygın gelişimsel bozukluğun en çok gözlenen alt türüdür. Otistik çocukların dil ve konuşma becerileri çocuktan çocuğa farklılık göstermektedir.Temel belirtileri, hiç konuşmama, işaret ya da mimiklerle bile iletişim kurmama, farklı düzeylerde iletişim kurma; belirgin takıntılı davranışlar; soysa etkileşim kurmada yetersizlik, göz kontağının az olması ve taklit becerilerinin olmamasıdır.

Asperger Sendromu Nedir?

Bu sendromda tipik olarak Otistik çocuklarda görülen sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra dar ilgi alanı görülür.(örn. Hangi tarihin hangi güne geldiğini hesaplamak, uzun bir metni ezberlemek gibi.) Çok sınırlı bir konuda çok derin bilgilere sahip olurlar. Otistiklerden farklı olarak zamanında konuşmaya başlarlar. Aşırı bilgiçlik ve el becerilerinde özel sorunlar çok tipiktir. Bu çocuklar normal veya üstün zekâya sahiptirler. Mekanik oyuncaklara çok düşkünlerdir. Davranış sorunları olur. El-kol hareketleri mimikler ve vücut dilini kullanma konusunda sorunları vardır.

A tipik Otizm Nedir?

A tipik yaygın gelişimsel bozukluk” olarak da isimlendirilen bu grup, tam olarak tanısal ölçütleri karşılamayan ama otistik belirtiler de gösteren bir gruptur. A tipik otizm, otizm ya da Asperger sendromunun bazı özelliklerinin görünüp bazılarının görünmemesi durumunda, diğer bir değişle kuşkulu durumlarda konulan tanıdır. Karşılıklı toplumsal etkileşimde ağır ve yaygın gelişimsel bozukluk görülür. Sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinin gelişmesinde bozukluk yada basmakalıp davranış, ilgi ve etkinlikler mevcuttur.

Down Sendromu Nedir?

Down Sendromu;genetik düzensizlik sonucu insanın 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunması durumu ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan tabloya verilen isimdir. Down sendromu vücutta yapısal ve fonksiyonel değişiklikler ile karakterize edilir. Vücuttaki küçük ve büyük farklılıkların kombinasyonu yapısal olarak sergilenir. Down sendromu sık sık zihinsel kavramadaki bozukluklar ve fiziksel gelişimin tipik yüz görünümü gibi farklı olmasıyla ilişkilendirilir. Çoğunlukla orta seviyeli öğrenme güçlüğü gibi sorunlar taşır. Down sendromu gebelik sırasında ya da doğumda tanımlanabilen bir rahatsızlıktır.

Dil ve Konuşma Problemleri Nedir?

Dil ve Konuşma Problemi; oldukça geniş ve farklı özellikler içermektedir. Kimileri sadece konuşma bozukluğuna sahipken kimisi dil bozuklukları gösterebilir. Bazıları ise, hem konuşma hem de dil bozukluğu gösterebilir. Bu gruptaki bireyler özellikle sosyal ilişkilerinde ve akademik yaşantılarında ciddi sıkıntılar yaşayabilirler. Zeka geriliği olan bireylerde, konuşma ve dil sorunları yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında daha yaygın olarak görülür.

Dil ve Konuşma Eğitimi Nasıl Uygulanır?

Dil ve Konuşma Eğitiminin; alanında uzman eğitimciler tarafından öğrencinin alıcı ve ifade edici dil seviyesi belirlenerek ve öğrenciye uygun bireysel eğitim planı hazırlanarak uygulanması gerekir.

Gecikmiş Konuşma Nedir?

Çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından çok daha yavaşsa, o çocuğun konuşması gecikmiş konuşma olarak adlandırılır.
Zihinsel yetersizlik, yarık damak, tavşan dudak gibi konuşma organlarında oluşan bir problem, fiziksel yetersizlik, işitme kaybı ve görme özrü gibi bazı duyusal kayıplar, erken dil ve bilişsel gelişim için önemli olan deneyimleri engelleyebilir, bu durumda da çocuk çevrenin ve duyuların zengin kaynağından ve sonuç olarak bilgiden yoksun kalabilir.

Artikülâsyon (Sesletim) Bozukluğu Nedir?

Konuşma seslerinin çıkartılış yerlerinde, geçimlerinde, zamanlamasında, yönünde, hızında, basıncında hataların yapılması ya da dudakların, dilin, yumuşak damağın, yutağın birlikte hareketlerinin hatalı olması sonucu ortaya çıkan bir sorundur. Sesletim sorunlarında genellikle kişinin hatalı hareketlerinden söz edilmekteyse de kimi durumlarda anatomik bozukluklar nedeniyle kişi istese de doğru sesletimi gerçekleştiremeyebilir.(dudak-damak yarıklıkları gibi.)

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Nedir?

DEHB bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve istekleri erteleyememe(dürtüsellik)ile kendini gösteren bir bozukluktur. Bir kişide DEHB’nın varlığından söz edebilmek için bu belirtilerin yedi yaştan önce başlamış olması birden fazla ortamda görülüyor olması, sürekli olması ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekmektedir. DEHB olan bireylerde dalgınlık, koordinasyon sorunları, saldırgan davranışlar da görülebilir.

Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları Nedir?

Anksiyete kaygı, bunaltı, endişe veya sıkıntı her insan tarafından zaman zaman yaşanan korkuya benzer bir duygudur. Kişi bunu sanki kötü bir şey olacakmış gibi nedeni belirsiz bir sıkıntı, bir endişe duygusu olarak algılar. Oysa “korku”da neden (kedi, köpek, şimşek, fırtına, yüksek yerler, uçağa binme gibi) bellidir. Anksiyete, çok hafif bir tedirginlik veya gerginlik duygusundan panik derecesine kadar varan değişik yoğunluklarda yaşanılabilir. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi, performansı artırabilmesi, çevresine daha kolay uyum gösterebilmesi için bir dereceye kadar sağlıklı olan “Anksiyete” duygusunun yaşanması bir noktadan sonra kişinin toplumsal, mesleki ve ailevi yaşantısını etkilemeye başlayabilir.

Depresyon Nedir?

Depresyon duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendisini gösteren bir durumdur. En dikkat çekici belirtisi çökkün ruh hali ile ilgi ve zevk almada belirgin azalmadır. Depresyondaki kişi duygusal açıdan mutsuz, karamsar ve ümitsizdir. Eskiden en severek yaptığı işler bile artık zevk vermez olmuştur. Kişi kendini hüzünlü ve yalnız hisseder. Kendisine ve çevresine ilgisi azalır. Yoğun suçluluk duyguları olabilir. Herkese yük olduğunu düşünüp gereksiz yere sorumluluklarını yerine getirmediğini düşünür. Genellikle iç sıkıntısı, daralma, huzursuzluk ile birliktedir. Bazen kendisinin tüm duygularını yitirmiş gibi hissedebilir.

Saplantılar, Obsesif-Kompulsif Bozukluk Nedir?

Birçok kişinin aşırı temizlik, titizlik, düzenlilik, eşya veya para biriktirme, simetriye önem verme, kapıyı-ocağı kontrol etme gibi çeşitli takıntıları, kuruntuları, saçma bulduğu halde yapmak zorunda kaldığı davranış ve düşünceleri olabilir. Çoğunlukla bunlar önemli bir zaman kaybına veya ciddi bir sıkıntıya neden olmazlar. Ancak, bazı kişiler aşırı ve saçma buldukları halde bu davranış ve düşüncelerini tekrar tekrar yapmaya ve sürdürmeye devam ederler. Bu durum önemli oranda zaman kaybına yol açar, belirgin bir sıkıntı verir ve kişiyi zorlamaya, yaşamla, kendisiyle ve çevresiyle ilişkisini bozmaya başlarsa, üzerinde durmak ve bunun ruhsal bir sorun olabileceğini düşünmek gerekir.

Bu, psikiyatrideki adıyla Obsesif – Kompulsif Bozukluk ya da OKB (Saplantı-Zorlantı Hastalığı) olabilir. Obsesyonlar ( saplantılar ), irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden veya sıkıntı veren, bilinçli bir çaba ile kovulamayan yineleyici düşüncelerdir. Kompulsiyonlar (zorlantılar) ise çoğu kez obsesif düşünceleri kovma veya bu düşüncelerin verdiği sıkıntıyı azaltmak için yapılan ve istemeden yinelenen hareketlerdir.

Sosyal Fobi Nedir?

Utanç verici bir duruma düşmekten, onaylanmayacak bir davranışta bulunmaktan, alay edilmekten, rezil olmaktan, eleştirilmekten, reddedilmekten, beğenilmemekten, olumsuz olarak değerlendirilmekten duyulan korkudur.

Başkalarının beklentilerine fazla önem verme, kendi isteklerini açıkça ortaya koyamama, hayır diyememe, aşırı düzeyde kendinin farkında olma, kendini fazla eleştirme, hataları gözünde büyütme, incelendiği düşüncesiyle kalabalık ortamlarda göz önünde bulunmaktan rahatsızlık duyma gibi eğilimler Sosyal Fobililerin belirgin nitelikleri olarak sayılabilir. Sosyal Fobinin temelinde onaylanmama korkusu vardır ve “Başkaları ne der?” sorusu arttıkça Sosyal Fobiye yatkınlık da artar.

Öfke Yönetimi Nedir?

Öfke yönetimi tekniklerinin amacı, saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen, kişinin kendisine ve çevresindekilere zarar vermeyecek şekilde duygusunu ifade etme becerisini kazanmasıdır.

Öfke kontrolünü öğreten pek çok yöntem vardır. Doğru yöntem kişiden kişiye
değişir. Doğru yöntemi belirlerken; kişinin kendi kişiliğine, yaşam tarzına uygun olanı seçmesi ve seçtiği yöntemi uygularken günlük yaşamında fazladan sıkıntı hissetmemesi göz önüne alınması gereken temel faktörlerdir.

Okul Uyum Problemleri Nedir?

Okula başlamak pek çok çocuk için zor ve mücadele gerektiren bir evredir. Çocuğun bu zamana kadar ki yaşamı değişmekte çocuk kendini bambaşka bir dünyanın içinde bulmaktadır. Bu dönemde anne ve babaların çocuklarına karşı oldukça hassas davranması gerekmektedir. Aksi bir tavır ya da tutum çocuğun bütün eğitim ve öğretim hayatını kâbusa çevirebilmektedir.

Ergenlik Dönemi Nevrozları Nelerdir?

Ergenlik döneminde kişinin hızla değişen ve gelişen vücudunu kabullenip bu değişime uyum göstermesi çok önemlidir. Ergenlikteki değişimin zaman zaman gençte yarattığı gerilim, yeni sorunlar ortaya çıkarabilir. Hızlı toplumsal değişmeler, ekonomik zorluklar, gelecekten beklediklerini bulamama endişesi, ruhsal uyum bozuklukları yaratabilir. Bunların sonucu olarak derslerinde başarısızlık, çalışmaya isteksizlik, çevresindekilere geçimsizlik, uykusuzluk, çekingenlik, yalnızlık isteği artar. Bu dönemdeki genç kendi vücuduyla daha fazla ilgilenmeye başlar. Cinsiyetle ilgili sorunlar yaşayabilir. Arkadaş gruplarının etkisiyle sigara, alkol ve uyuşturucu kullanma gibi daha ciddi olumsuz davranışlar da ortaya çıkabilir, yoğun stres yaşanabilir.

Okul Fobisi Nedir?

Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz görünmesidir. Okul fobisi olan çocuklar, okula olan isteksizliklerini tipik bir biçimde bedensel yakınmalarıyla dile getiren, böylelikle evde kalabilmek için anne babalarını ikna etmeye çalışan çocuklardır.

Disleksi (Özel Öğrenme Güçlüğü) Tanı ve Tedavisi Nedir?

Özgül öğrenme güçlüğü (ÖÖG) bireysel olarak uygulanan standart testlerde, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda; okuma, matematik ve yazılı anlatımın, beklenenin önemli ölçüde altında olmasıdır. ÖÖG görsel, işitsel, motor duyusal alandaki özürlerden, zihinsel gelişim geriliğinden, yaygın gelişimsel bozukluklardan, fırsat eksikliği, yetersiz öğrenim gibi okula ilişkin zorluklardan, kültürel etkenlerden, duygusal bozukluk ve iletişim bozukluğundan , çevresel etmenlerden ayırt edilmelidir. Özgül Öğrenme Güçlüğü terimi, “disleksi” (okuma alanında güçlük), “disgrafi” ( yazı alanında güçlük) ve “diskakuli” (matematik alanında güçlük) terimlerinin hepsini kapsamaktadır.

Özel Öğrenme Güçlüğü

Doğuştandır.

Görme işitme sorununa bağlı değildir.

Zeka sorununa bağlı değildir.

Eğitimdeki aksamalar, sık okul değişikliği gibi nedenlere bağlı değildir.

  Beyindeki bazı farklılıklar nedeniyle öğrenme süreçlerinden bir ya da birkaçında aksama olur.

Her çocuğun iyi olduğu ya da zorlandığı alanlar farklıdır.

Her çocuk kendine özgüdür.

Öğrenme bozukluğu eğer düşünülmezse kolaylıkla atlanılabilecek bir bozukluktur. Eşlik eden bozuklukların başında Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukuluğu (DEHB) vardır. Okuma bozukluğu olan çocukların -25’inde DEHB olduğu, DEHB olan çocuklarda ise % 10-60 oranında öğrenme bozukluğu olduğu bildirilmektedir. ÖÖG olan olan çocuklar kliniklere çoğunlukla okul başarısızlığı nedeniyle getirilmekle birlikte çok farklı bir klinik görünüm de sergileyebilmektedirler. Okul korkusu, somatik yakınmalar, sosyal fobi, gece korkuları, konuşma bozuklukları gibi nedenlerle gelen çocuklarda öğrenme bozukluğu da düşünülmeli ve ayırt edilmelidir.

Neden Olur?                                    

ÖÖG’nün nedeni kesin olarak bilinmiyor. Olası nedenler:

Genetik / Kalıtım:

ÖÖG olan çocukların anne babalarında benzer sorunlar olma olasılığı normal popülasyondan 5-12 kat fazla.

İkizlerde ÖÖG olma ihtimali yüksek (tek yumurta ikizlerinde daha yüksek).

Kardeşlerde benzer sorunların olma olasılığı yüksek.

Tek bir genetik geçişten çok çok farklı genetik mekanizmalar sorumlu.

Beyindeki Yapısal İşlevsel Farklılıklar:

Beynin, her iki yanında işitsel algılama bölgesi (PT) vardır. Burada duyulan sesler, görsel bilgiye dönüştürülüp, anlamlandırılamıyor. Bu bölge normal kişilerde solda ve daha büyüktür. Disleksisi olanlarda ise her iki taraf eşit ya da sağda daha büyüktür. Okuma sırasında dil ve görsel algılama ile ilgili alanlarda daha az aktivasyon olur.. Kanlanma daha azdır. Okuma güçlüğü olan çocuklarda ses-harf ilişkisi bozuktur. “c” harfini gördüğünde “c” sesini bulamaz..

Belirtileri Nelerdir?

Özel öğrenme güçlüğü; okul öncesi dönemde bazı belirtilerle kendini göstermeye başlar. Ancak bu dönemde kesin tanı konulması güçtür.


Okul Öncesi Dönemine İlişkin Belirtiler:

Konuşmanın gecikmesi ve diğer konuşma bozuklukları (kelimeleri doğru telaffuz etmekte güçlük, kelime dağarcığının yetersiz ve yavaş gelişmesi, bir şey anlatırken zorlanma, az konuşma)

Zayıf kavram gelişimi (Büyük-küçük, ince-kalın, üst-alt, iç-dış, önce-sonra gibi kavramları öğrenememe, karıştırma)

Yetersiz motor gelişim ( öz-bakım becerilerini öğrenmekte güçlük, düğme iliklemeyi öğrenememe, beceriksizlik (sakarlık), çizim veya kopyalamaya karşı isteksizlik

İlkokul Dönemine İlişkin Belirtiler:

Akademik başarı: Birçok alanda zeki görünmelerine karşın akademik açıdan       başarısızlık yaşarlar. Başarı durumu değişkendir, bazı derslerde başarısı normal/normal üstü iken, bazı derslerde düşüktür) .

Okuma / Yazma Becerisi:  Disleksisi olan çocuklar 1. sınıfta okumayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler. Diğer sınıflarda ise okumaları hız ve nitelik açısından yaşıtlarından geridir. Bazı harflerin seslerini öğrenemez, harfin şekli ile sesini birleştiremez, kelimeleri hecelerken ya da harflerine ayırırken zorlanır, sınıf düzeyinde bir parçayı okuduğunda anlamakta zorlanır, başkasının okuduklarını daha iyi anlar. 1. sınıfta yazmayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler. Bazı harf, sayı ve kelimeleri ters yazar ya da karıştırırlar. “Çok” yerine “koç”, “ev” yerine “ve”, “soba” yerine “sopa”, b-d, m-n, ı-i, 2-5, d-t, ğ-g gibi. Yazarken bazı harfleri, heceleri atlar ya da harf/hece ekler, sınıf düzeyine göre yazılı imla ve noktalama hataları yapar, küçük-büyük harf, noktalama, hece bölme hataları, yazarken kelimeler arasında hiç boşluk bırakmaz ya da bir kelimeyi iki-üç parçaya bölerek yazarlar. Yaşıtlarına oranla el yazıları okunaksız ve çirkindir, yavaş yazarlar, tahtadaki yazıyı defterine çekerken ya da öğretmenin okuduğunu defterine yazarken zorlanırlar.

Aritmetik Becerileri: Sayı ve matematik sembollerini öğrenmede güçlük çekerler. Bazı aritmetik sembolleri öğrenmekte zorlanır, karıştırırlar. Sınıf düzeyine göre çarpım tablosunu öğrenmekte geri kalırlar. Dört işlemi yaparken yavaştırlar. Problemi çözüme götürecek işleme karar veremezler, yaşına uygun seviyedeki matematik problemlerini yaparken otomatik olarak tepki vermekte zorlanırlar.

Diğer alanlar: Sağ-sol, doğu-batı,kuzey-güney kavramlarını öğrenmede zorlanırlar. Zamana ilişkin kavramları (dün-bugün, önce-sonra, gün, ay, yıl, mevsim gibi) kavramlarını karıştırırlar. Hangi aydayız denilince salı, hangi mevsimdeyiz denilince şubat diyebilirler. Saati öğrenmekte zorlanırlar.

Haftanın günlerini, ayları, mevsimleri doğru saysa bile aradan sorulduğunda (cumadan önce hangi gün gelir, marttan sonra hangi ay gelir, haftanın dördüncü günü hangisidir gibi) yanıtlamakta zorluk çeker ya da yanlış yanıtlarlar.

Top yakalama, ip atlama, ayakkabı-kravat bağlama gibi işlerde yaşıtlarına oranla beceriksizdirler. Sakarlık vardır, sık sık düşer, yaralanır, istemeden bir şeyler kırarlar

Kendi başlarına çalışma alışkanlığı gelişmemiştir. Öğrenme stratejileri eksiktir, nasıl çalışacaklarını, nasıl daha fazla bilgi edineceklerini ve öğrendiklerini nasıl hatırlayacaklarını bilemezler.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarda yukarıda söz edilen belirtilerin hepsinin bulunması gerekmez. Her çocuğun kendine özgü bir profili vardır.

Nasıl Tedavi Edilir?

ÖÖG yaşam boyu devam eden bir bozukluktur. Özgül Öğrenme Güçlüğünün tedavisi psiko eğitimdir. Bu eğitim okulda verilen eğitimden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitimine devam ederken yanı sıra bireysel ya da grup halinde özel bir eğitime alınır.

Bu uygulamalar içinde çocuğun gelişimini yetersiz kılan psikolojik sürecin ya da süreçlerin belirlenmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir. Süreç öğretimi, görsel, işitsel, dokunma ve kinestetik algının geliştirilmesini, bu algılara ait ayrımlaştırma, dikkat ve bellek, ardışıklık yeteneklerinin arttırılmasını, motor koordinasyon becerilerinin geliştirilmesini içermektedir. Ayrıca fonetik farkındalığın arttırılması, dinleme, konuşma, okuma, yazma (dil) becerilerinin geliştirilmesi, kavram ve düşünme süreçlerinin gelişiminin desteklenmesi bu süreç eğitimi içinde yer almaktadır. Çeşitli algıları destekleyici ya da iyileştirici bu çalışmalar, akademik becerilerin eğitimi ile birlikte verilmektedir.

Özgül öğrenme güçlüğünü ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Ancak bu sorunun yanı sıra dikkat eksikliği aşırı hareketlilik, depresyon, kaygı bozukluğu gibi başka psikiyatrik bozukluklar eşlik ediyorsa bunların ilaçla tedavisi düşünülebilir.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocukların anne babaları neler yapmalıdır?

Çocuğun güçlüğü kabul edin. Bunun beyindeki yapısal, işlevsel bir sorundan kaynaklandığını unutmayarak başarısızlığından dolayı çocuğu suçlamayın, yargılamayın.

Bu güçlüğü yenmesine yardımcı olarak terapötik eğitim ve psikiyatrik desteği sağlayın.

Eğitimde kazandığı becerileri evde çeşitli oyunlar ve etkinliklerle pekiştirin. Bu çocukların bir şeyi yaparak ve yaşayarak çok daha iyi öğrendiğini unutmayın.

Çocuğunuzun güçlüğü hakkında okulu ve öğretmenlerini bilgilendirin, işbirliği yapmaya çalışın. Özel öğrenme güçlüğünün eğitim yoluyla tedavisinin özel bir uzmanlık gerektirdiğini unutmayın. Bu yardımı sınıf öğretmeninden beklemeyin.

Yapacağı işler konusunda çocuğunuzu yüreklendirin, destekleyin. Kendini değerli bulması ve kendine güvenebilmesi için sizin ona bunu hissettirmeniz gereklidir.

Yapabileceği basit işlerden başlayarak onun zoru başarmada istekli olmasını sağlayabilirsiniz.

Başlangıçta çocuğunuz ile birlikte ders çalışmanız gerekebilir. Ona eşlik edin ama onun yerine ödevlerini yapmayın.

Evde ders çalışmak ebeveyn- çocuk ilişkisini yıpratmaya başladıysa yardımcı olabilecek lise mezunu ya da üniversite öğrencisi abla/ ağabeyden günlük ödevler için destek alabilirsiniz.

Okuması için ona örnek olun. Okuma saatleri planlayıp, başlangıçta 10 dakikalık oturumlar yapabilirsiniz.

Yüksek sesle okumasını isteyin. O okurken mutlaka siz de dinleyin.

Disiplin ve kurallar konusunda kararlı ve tutarlı olun. Çocuğun öğrenme güçlüğünün olması onun kuralları öğrenemeyeceği anlamına gelmez.

Eğitsel tedavi yavaş ilerleyen, uzun zaman sonra sonuçlarını alabileceğiniz bir tedavidir ( en az 6 ay). Bu nedenle sabırlı olun. Tedavi süresince halen yapamadığı şeylere odaklanmak yerine olumlu değişimleri görmeye çalışın ve çocuğunuzla bunları paylaşın.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocukları diğer çocuklardan ayıran pek çok olumlu özellik vardır. Bunları keşfedin ve geliştirmelerine yardımcı olun. Einstein, Leonardo da Vinci, Edison, Mozart, Walt Disney, Robin Williams, Carl Lewis gibi özel öğrenme güçlükleri olan ama ilgi duydukları, yetenekli oldukları alanda başarıya ulaşmış pek çok ünlü kişinin olduğunu lütfen hatırlayın.

Zihinsel Engellilik Nasıl Sınıflandırılır?

Zihinsel engellilik zeka yaşı bölümlerine göre birbirinden ayrılmaya çalışan bir gruptur. Bir kişinin geri olmasını yani farklı olmasını sadece zeka yaşı bölümü ile açıklamak kolay değildir. Zihinsel engelli bireylerin aile, çevre ile olan ilişkileri, zeka yaşı bölümleri, kendi kurdukları dünyaları, etkilendikleri olaylar, algıları, korkuları, sevinçleri birbirinden farklı olması nedeniyle tek bir tipte zihinsel engelden ya da engelli birey tipinden bahsetmek çok güçtür. Ancak zihinsel engelli bireylerin gereksinimlerini belirleyebilmek amacıyla, zihinsel engelli bireyler ağırlık derecelerine göre genellikle iki farklı yaklaşımla sınıflandırılmaktadırlar. Bunlardan biri psikolojik tanılama yaklaşımı, diğeri de eğitsel tanılama yaklaşımıdır.

IQ Psikolojik Tanı Eğitsel Tanı
70-55 Hafif Eğitilebilir
55-35 Orta Öğretilebilir
35-25 Ağır Bağımlı
25-Altı Çok Ağır Tam Bağımlı

AAMR (American Association on Mental Retardation) tarafından zihinsel engelli gruplarının, yetişkinlik çağında (15 yaş ve yukarısı) ulaşabilecekleri en üst beceri düzeyleri belirlenmiştir. Ancak zihinsel engellilerin bu davranış düzeylerine ulaşabilmeleri doğuştan getirdikleri kalıtsal özelliklere, en önemli bir faktör olarak da sağlanan eğitim ve çevre olanaklarına bağlı olmaktadır. Bu sebeplere bağlı olarak da zihinsel engelliler kendi içlerinde oldukça önemli bireysel farklılıklar gösterirler.

Duyu bütünleme terapisi 1960 lı yıllarda Amerikalı doktor J.Ayres tarafından, University of Southern California ‘da yapılan araştırma ve çalışmaların ardından  uygulamaya konulmuş, devam eden süreçte tün dünyada, çocuklar için, özellikle otizm başta olmak üzere birçok problemin çözümünde oldukça önemli bir terapi yöntemi olarak uygulanmaya başlanmıştır.

Duyu bütünleme terapisinde çocukların yaşadıkları duyusal tecrübelerin nörofizyolojik adaptasyonu ve çocuğun duruma uygun adaptif cevap açığa çıkarması sağlanır. Bu sayede çocuğun çevresiyle olan sosyal, duygusal ve fiziksel etkileşimine pozitif yansır.

Kişinin vücudu ve çevresinden aldığı duyu bilgileri beyinde bilginin kavranması, yorumlanması ve bütünleştirilmesi işlemlerinden geçerek, ortaya çıkan duysal bilginin kullanılarak organize bir cevap açığa çıkarılması sağlanır. Böylece çocuk dış dünyadan gelen duyu bilgilerine adapte olur.

Duyu bütünleme terapisi; direkt olarak çocuğun merkezi sinir sitemine etki ettiği için sinir sisteminin gelişimini sağlar.

Normal Duyusal Sistemimiz 7 bölümden oluşmaktadır;

Vestibuler Duyu (denge): İç kulakta yer alır. Yer çekimiyle bağlantılı olarak, vücudumuzun alan içerisinde nerede olduğunu, hızını, yönünü ve hareketini algılamamızı sağlar, bize bununla ilgili bilgi verir. Bu sistem vücudumuzu dengede tutmak ve vücudumuzun postürünü korumak için temeldir.

Proprioseptif Duyu (vücut farkındalığı): Kaslarda ve eklemlerde yer alır ve vücudumuzun nerede olduğunu söyler. Bununla birlikte vücut parçalarının nerede olduğu ve nasıl hareket ettiklerine ilişkin bilgi verir.

Tat Duyusu: Dildeki kimyasal alıcılar tarafından işlenir. Tatlı, ekşi, acı ve tuzlu gibi farklı tatları algılamamız sağlar.

Koku Duyusu: Burundaki kimyasal alıcıların işlemesiyle yakın çevremizdeki kokular hakkında bilgi verir.

Taktil Duyu (dokunma): Deride bulunur, vücudun en büyük organıdır. Dokunma, basınç ve ağrı seviyesiyle ilişkilidir ve bu suretle ısıyı (sıcak ve soğuğu) ayırt etmemize yardımcı olur. Dokunma sosyal gelişimin önemli bir parçasıdır. İçinde olduğumuz çevreyi ölçüp değerlendirmemize yardımcı olur ve buna uygun tepkiler geliştirmemizi sağlar.

Görme Duyusu: Gözün retina kısmında yer alır ve ışık ile aktif hale gelir. Görme duyumuz nesneleri, insanları, renkleri, zıtlıkları ve uzamsal sınırları tanımamıza yardımcı olur.

İşitme Duyusu: Havadaki ses dalgalarının, dış kulak yolu ile toplanarak, iç kulaktaki reseptörleri uyarması sonucu çevremizdeki sesleri algılar ve beyin sapında anlamlandırılır.

Terapideki hedef çocuğun her zaman mutlu, iletişime açık ve ortamdaki uyaranları rahatlıkla tolere edebilir halde olmasını sağlamaktır. Olumlu tecrübeler öğrenmeyi kolaylaştırır. Seans sırasında mutlu olan çocuk iletişimi sürdürür ve oyun sırasında öğrendiği bilgileri günlük yaşamına çok daha kolay entegre eder. Çocuk ancak dünyayı normale en yakın şekilde algıladığında öğrenmeyi gerçekleştirebilir. Dünyayı en iyi algılama da ancak duyusal bütünlükle sağlanabilir.

Terapinin temeli duyusal uyaranların, çocuğun ihtiyaçlarına ve sorunlarına göre planlanarak, çeşitli diyetler halinde çocuğa sunulmasıdır. 

Duyu bütünleme terapisi sırasında her çocuk kendi içinde farklı bir birey olarak kabul edilir çünkü her çocuğun farklı duyusal bozuklukları ve elbette farklı bir kişiliği vardır.

Terapi seanslarının başında çocuk değerlendirilir ve hangi alanlarda ne şekilde sorun yaşadığı tespit edilir. Çocuğun problem yaşadığı alanlardaki bozukluğun davranışlarına ne şekilde yansıdığı gözlemlenir ve  uygun terapi programı çizilir.

Terapi sırasında aile sürecin en önemli parçasıdır ve terapistle aile, çocuğun da içinde olduğu bir takım gibi çalışmak zorundadır.

Terapi süreci içinde standart bir terapinin dışında çocuğun terapi sırasındaki ihtiyaç ve arayışları göz önünde bulundurulur ve aileye de çocuğunun neye ihtiyacı olduğunu anlaması için eğitim verilir. Unutulmaması gereken en önemli nokta terapilere devam eden çocuğun bir birey olduğu ve asla standardize edilemeyeceğidir.

                      Terapiler çocuğun ve ihtiyaçlarının önderliğinde sürdürülür.

Terapi sırasında seanslar çocuğa, ihtiyacı olduğu düzeydeki duyusal uyaranlarla donatılmış veya uyaranlardan arındırılmış oyunlar şekilde sunulur. Çocuğun seans sırasında terapistle sürekli iletişim halinde olması birinci hedeftir. Çünkü seans sırasında, yapılandırılmış ortamda, iletişim kuran, fikirler üreten, çözümler bulan, hayal eden, sosyalleşerek oyuna katılan çocuk; seanslar dışında da iletişimi sürdürecek ve günlük hayatındaki sosyal, fiziksel ve psikolojik sorunlarını atlatmaya başlayacaktır.

Tüm Hakları Saklıdır. Ve Ebru Albayrak Sidar’a aittir. İzinsiz Çoğaltılamaz, kopyalanamaz, başka yerde yayımlanamaz

DUYU BÜTÜNLEME NEDİR?

Vücudumuzda çevremizden bilgileri alan 7 duyumuz vardır: görme, işitme, dokunma (taktil), tat alma, koklama, vestibüler (denge ve hareket duyumuz) ve proprioseptif (kas ve eklemlerimizden gelen) duyu. Bu duyularla her gün kendi vücudumuz ile çevremizi algılayarak yorumlar ve bunlardaki değişimlere uygun yanıtları veririz.

Hareket ile denge duyumuzla başımızın yerçekimine karşı konumunu ve uzay boşluğunda nerede olduğumuzu algılarken, kas ile eklem duyumuzla vücut uzuvlarımızın vücudumuza göre yerini ve uyguladığımız kuvvetin miktarını farkındalığımızı sağlar. Beynimizin duyusal bilgileri organize ettiği ve yorumladığı sürece ‘Duyu Bütünleme’ adı verilir.

DUYU BÜTÜNLEME TERAPİSİ NEDİR?

Duyu bütünleme terapisi Dr. A. Jean Ayres tarafından geliştirilerek ilk olarak Güney California Üniversitesi’nde uygulanmaya başlanmıştır. 
Gelişimsel bakımdan yeni doğan yaşamının ilk 2 yılında duyularından aldığı bilgiyi tespit etmeyi ve yorumlamayı öğrenir. Çeşitli duyusal sistemler (dokunsal, vestibuler ve görsel) motor sistemle güçlü nöral bağlantılar yapar, vücudun haritalandırmasını yaratır ve çevreden vücuda gelen bilgilerin yararlı bir şekilde işlemlenerek yorumlanmasını sağlar. Özünde ‘duyusal ve motor haritalar’ beyinde birbirleriyle bağlantılıdır. Kendimizin oluşturduğu ‘haritalar’ ve çevreyle etkileşimle birlikte adaptif motor cevapların, motor planlamanın, vücudun iki tarafının koordinasyonunun, postural stabilitenin, kendi-imajımızın, dengenin ve el-göz koordinasyonunun gelişimine izin verir.

Duyusal işlemleme aynı zamanda uyanıklık ve dikkatin regülasyonunda da esastır ve duygular ile davranışları kontrol eder.

Duyusal bütünleme yaklaşımında hedefe yönelik aktivite ve oyun içerikli çalışmalar yoluyla çocuğun gelişiminde duyusal bütünleme deneyimlerini sürdürmesi için imkan yaratılır. Terapi çocuk merkezli ve eğlencelidir. Çocuğun ihtiyaçlarına göre düzenlenen çevre ve aktiviteler sinir sisteminde pozitif değişiklikler sağlar.

Taktil (dokunma) duyusu
Taktil (dokunsal) sistemdeki problem sadece refleksler ve motor gelişimi etkilemekle kalmaz aynı zamanda taktil algı, motor planlama ve duygusal stabiliteyi de etkiler. Taktil problemler öğrenme güçlüğü olan bazı çocuklarda karakteristiktir ve hiperaktivite ile dikkat dağınıklığıyla ilişkilendirilmiştir. Aynı zamanda otistik çocuklarda da bildirilmiştir.

Vestibuler Sistem
Vestibuler sistem vücut postürünün (duruşunun) gelişimi, kas tonusu, (postural-oculer) görsel-motor kontrol, refleks integrasyon (bütünleme) ve denge reaksiyonlarını etkiler. Vestibulere dayalı bu fonksiyonlar motor yeteneklerin gelişimi, görsel-uzaysal ve dil yetenekleri, el dominantlığı ve motor planlama üzerinde çok güçlü etkiye sahiptir. 

Vestibuler sistemin önemli fonksiyonu vücut hareket ederken yerçekimi güvenliği duyusunu sağlamasıdır. Bu, duygusal stabilitenin gelişimine ilave olarak denge, postural mekanizmalar ve uzaysal algı da önemli rol oynar. Yeterli vestibuler fonksiyonu olmaksızın çocuk vücut hareketlerinde güvensiz ve boşlukta hareketinde korku dolu (özellikle ayağın yerden ayrıldığı durumlar) olabilir. Sonuçta, güvensizlik hissi çocukta duygusal olarak stabil olmamayı besleyecektir. 


Vestibuler fonksiyon bozukluğu çeşitli öğrenme ve duygusal hastalıklarında belgelenmiştir.

Proprioseptif Sistem
Eklemler ve kaslardan gelen duyusal bilgi ile ilişkili sistemdir. Uzay boşluğunda vücut parçalarının nerede olduğu ile ilgili bilgi sağlar. Vücut farkındalığında, postural (duruşun) kontrolde ve kuvvetin ayarlanmasında önemli rol oynayan sistemdir. Taktil (dokunma) ve vestibüler sistemlerle birlikte çalışır. 

Boşluktaki harekette güvensizlik aynı zamanda zayıf vestibuler-proprioseptif işlemleme ile ilişkilidir ve yerden ayağının kesilmesine aşırı korku ile hareket aktiviteleri sırasında duygusal güvensizliği kapsar.

Motor Planlama Hastalıkları (DİSPRAKSİA)
Gelişimsel Dispraksia aynı zamanda motor planlama hastalığı olarak bilinir. Dispraksiası olan çocuk planlama ve amaç-doğrultulu hareketler, yetenekler ile alışık olmadığı motor görevlerde önemli problemlere sahiptir. Dispraksik çocuğun içsel organizasyon ile odaklanma eksikliğinden dolayı sıklıkla kolayca dikkati dağılır. Bir aktiviteden diğerine geçmekte güçlük çekerler.

Motor planlama problemlerinin birkaç ayrı tipi vardır. Bunlar postural dispraksia, sıralama praksisi, oral ve sözel praksis, yapısal ve grafik praksisi ile objelerin sembolik kullanımının dispraxiası.

Dispraksia olan çocukların bazılarındaki genel semptomlar giyinmede gecikme ve taklit içeren ince ve kaba motor yeteneklerde, sıralı hareketlerde (bağlama, atlayarak yürüme gibi) ve yapı inşaatında (blok modelinden inşaat gibi) gecikmedir. Dispraksik çocukta gözlenen zayıf hareket akıcılığı ve el hareketlerinin yeteneklerinde, el yazısı gibi, tipik olarak çocuk için uygulaması oldukça zordur. Konuşma artikülasyonu da aynı zamanda planlama ve motor aktivite yeteneklerinden dolayı zayıftır. Yaşıtlarıyla zayıf oyun motor yetenekleri, öfke nöbetleri, değişimlere kuvvetli direnç görülebilir. Kendileri hakkındaki zayıf fikir dispraksik çocuğun en büyük problemidir.

DİKKAT VE UYANIKLIK FONKSİYONU NASIL ETKİLER?
Dikkat ve uyanıklık yaşamın sürdürülmesinde önemlidir. Gereksiz bilginin filtrelenmesine katkıda bulunurlar, çevreyle uyumu sağlayan en temel elementlerdendir, öğrenilen yeni bilginin işlemlenmesi ve amaçlı aktiviteye katılımını sağlar.

Çocuk sürekli kas tonusunun değişimlerine veya dışardaki istemli hareketlere uyum sağlamaya çalıştığı zaman, dikkati sürdürmek zordur. Kişi dikkatini istemli ve aktif olarak kattığı zaman, fonksiyonel amaçlı aktivite ve öğrenme meydana gelebilir. 

Dikkati sürdürme yeteneği olmaksızın, kişi bilgiyi işlemlemeyebilir ve bilişseli gelişmez. Aynı zamanda motivasyon ve devamlılığa da katkıda bulunur.

Hiperaktivite, öğrenme hastalıkları ve zihinsel gerilik gibi davranışsal hastalıkların çekirdek semptomlarından biri dikkat eksikliğidir. Dikkat eksikliği ile ilgili prospektif çalışmalar bu populasyondaki çocuklarda davranışsal zorlukları ve akademik başarısızlıkları yüksek riskle onaylanmıştır. Dikkat eksikliğinin farklı tipleri vardır. Dışardan gelen bilginin filtrelenmesinde güçlük olduğunda aşırı-uyanıklık paterni görülür. Bu resme eşlik eden problemler gereksiz uyarana oryantasyon, dikkatin dağılması, aşırı motor aktivite ve azalmış dikkat süresidir. Kişideki dikkat eksikliği yeni uyaranlara uygun şekilde organize olamama, uyaranı anlamlı şekilde birleştirememe ve etkili performans için cevapları organize edememe anlamına gelebilir. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği hastalığında ilaç kullanımı çocuğun hiperaktivite problemine yardımcı olur fakat ikincil olarak altta yatan duyusal bütünleme problemleri dikkat sorunları olarak varlığını sürdürecektir.

Disleksi, ilk kez İngiliz Doktor W.P Morgen tarafından 1896 yılında tanımlanmıştır.

Morgen’a göre Disleksi”Doğuştan kelime körlüğüdür.” İlk olarak yapılan bu tanımlamadan sonra günümüze kadar birçok disleksi tanımı yapılmıştır.

Avrupa Disleksi Derneğine göre disleksi tanımı “Disleksi;okuma,heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılıktır.”

Disleksi, zeka düzeyi “normal veya normal üstü” olan,”okumahızı,okumakalitesi,okumayı öğrenme hızı,okuduğunu anlama- anlatma becerisi” yaşıtlarına ve zekasına kıyasla; beklenenin altında olan okuma bozukluğunun genel adıdır.

”Disleksi Tedavisi” için sıralandırılmış aşamalar:

Wisc-R testi uygulanır.

  • Uygulanan testin sonucuna,testi uygulayan psikiyatrist, psikolog, aile ve okuldaki eğitmeninin gözlemleri ile tanılama aşaması tamamlanır.
  • Disleksi alanında uzman özel eğitimci tarafından değerlendirme yapılır.
  • Dislektik bireye ait BEP ( Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı ) düzenlenir.
  • Programın süresi ve uygulama sıklığı bireye göre değişen bir şekildedir. ( Her bireyin öğrenme hızı ve yaşıtları ile arasındaki akademik açığı farklıdır.)
  • Uygulamanın sonunda yaşıtları seviyesine gelen çocuğa ihtiyaç durumlarında ara programlar uygulanabilir.